14 Günde Kekemeliğe Son VERİLEMEZ!
Ülkemiz bir “Bırakınız yapsınlar!” cennetidir. Gıdadan inşaata, eğitimden sağlığa, hizmet sektöründen reel sektöre, ekonomik faaliyetlerin temel hedefi maksimum kar haline getirildi. Verdiğiniz hizmetin, sattığınız veya ürettiğiniz ürünün kofluğu, hatta insan sağlığına zararlı etkileri ayyuka çıkmadıkça ne hukuki bir yaptırımla ne de toplumsal bir tepkiyle karşılaşıyorsunuz.
Deniz kumuyla yaptıkları inşaatlar yıkılmazsa, at etinden yaptıkları sucuklar zehirlemezse, glikoz şurubundan yaptıkları bala az da olsa gerçek bal katarlarsa, bel fıtığı çekerken hastayı felç etmezlerse, telefon bataryası yüzünüzde patlamazsa ve daha neler neler olmadıkça açıkça yasalara aykırı ve topluma zararlı her hizmeti verebilir ve her yalanı satabilirsiniz. İşte “14 günde kekemeliğe son” merkezleri de ülkemizin bu denetimsizliğinden nemalanan, uygulamaları ne bilime, ne vicdana ne de yasalara uygun olan dolandırıcılık kervanının halkalarındandır.
Öncelikle yasal açıdan bakalım:
Dil ve Konuşma Terapisti (Patolojisti) mesleği 6 Nisan 2011 tarih ve 6225 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 9 maddesi ile 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanuna eklenen Ek Madde 13, (d) bendi ile yasal zeminde sağlık meslek mensubu olarak tanımlanmıştır. Bu yasaya göre;
“Dil ve konuşma terapisti; dil ve konuşma terapisi alanında lisans eğitimi veren fakülte veya yüksekokullardan mezun veya diğer lisans eğitimleri üzerine dil ve konuşma terapisi alanında yüksek lisans veya doktora yapan, bireylerin ses, konuşma ve dil bozukluklarının önlenmesi için çalışmalar yapan ve ilgili uzman tabip tarafından teşhisi konulmuş yutkunma, dil ve konuşma bozukluklarının rehabilitasyonunu sağlayan sağlık meslek mensubudur.”
“Diploması veya meslek belgesi olmadan bu maddede tanımlanan meslek mensuplarının yetkisinde olan bir işi yapan veya bu unvanı takınanlar bir yıldan üç yıla kadar hapis ve iki yüz günden beş yüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.”
Evet yanlış okumadınız, dil ve konuşma terapistliği lisans, yüksek lisans veya doktora diploması sahibi olunmadan kekemelik terapisi yapmak 3 yıla kadar hapis cezası ve para cezası gerektiren bir suçtur.
Şimdi bu dolandırıcılığa ahlaki açıdan bakalım:
Kişisel deneyimlerime ve meslektaşlarımın aktardıklarına dayanarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; bu güne değin bu dolancıların yaptığı sözde kekemelik kursuna katıldıktan sonra konuşmaya dair sorunlarını aşan ve akıcı konuşan bir kekeme görmedim ve duymadım. Ancak bu merkezlere parasını kaptırdıktan sonra dil ve konuşma terapistlerine koşan yüzlerce vakaya tanık oldum. Bu merkezlerde yapılan sadece hiçbir açıdan savunulamayacak bir uygulama ile kişilerin umutlarını ve iyi niyetlerini istismar ederek paralarını almak değildir. Bu merkezlerin mağdurları sadece paralarını ve zamanlarını kaybetmezler.
Bu merkezlere giden kekemeler umutlarını da kaybederler. Terapi gördüğünü sanan kekeme sonuçta kekelemekten daha kötü ve gülünç bir konuşmaya sahip olur ve bazen önlerinde sadece bu iki seçeneğin olduğunu düşünerek umutsuzluğa kapılırlar. Bu merkezlerin mağdurları bir dil ve konuşma terapistinden terapi aldıklarında artık düzelmeye olan inançları azalmış olduğundan, terapiden daha az fayda sağlarlar. Basında çıkan şu haber sanırım ahlaki açıdan söyleyecek pek söz bırakmıyor; “Yozgat'ta yaşayan 21 yaşındaki B.Ö., Kayseri'de bir akrabasının yanında kalarak kekemelik kursuna başladı. Eğitim gereği 15 gün konuşmaması gereken B.Ö., bunalıma girip merkezde fare zehiri içerek intihar etmek istedi. Olay yerine gelen ambulansla Eğitim ve Araştırma Hastanesi acil servisine kaldırılan B.Ö.'nün sağlık durumunun ciddiyetini koruduğu öğrenildi.“
http://arsiv.tgrthaber.com.tr/haber/766510.html
Son olarak bilimsel açıdan değerlendirelim;
Ahlaki ve yasal açıdan sınıfta kalan bu merkezler her şeye rağmen bilimsel bir uygulama yapıyor olabilirler mi? Yani bir uygulama ahlaki ve yasal açıdan uygunsuz olup bilimsellik niteliğini taşıyabilir mi? Elbette bu mümkündür. Örneğin kürtaj uygulaması bazı ülkelerde yasaktır ve bazı insanların ahlaki normlarına uymaz, ancak sosyolojik, psikolojik, biyolojik ve tıbbi açılardan gayet bilimsel bir temeli vardır. Buna birçok örnek verilebilir.
Pekala bu merkezlerden birinde bu işin ihtisasını yapıp bilimsel normlara ve esaslara uygun bir terapi veren birileri olabilirdi. Ancak bunu bile söylemek mümkün değil. Bu merkezlerin hepsi aşağı yukarı aynı üç safsata üzerine döner:
15 gün susma
Melodik konuşma
Ezberleme
15 gün susmak bırakın bir kekemeyi, akıcı konuşan bir insanı bile bunalıma sokar. Bu uygulamanın sözde amacı konuşma örüntüsünü unutturmaksa, bu sonuca 15 gün susularak değil ancak kafa travması ile ulaşılır.
Ezbere konuşma ve okuma elbette kekelemenizi önler. Çünkü kekemeler ezberden konuşurken kekelemezler. Ancak insanlar papağan değildir.
Melodik konuşma (şarkı söyler gibi konuşma) ise başlı başına patolojiktir. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmektir. Bu konuşma tarzının ne denli komik olduğunu görmek için bu merkezlerin internette yer alan “tedavi edilmiş kekeme” videolarını seyretmeniz yeter.
Bu merkezlerin ne denli bilimden uzak olduklarına dair son olarak şunları söylemek gerekir:
Kekemelik “tedavi” edilen bir şey değildir, çünkü bir hastalık değildir ve kimse sizin kekemeliğinize son vereceğini iddia edemez.
Kekemelik sadece kontrol altına alınabilir, ancak bunun garantisini de kimse veremez.
Kekemeler şarkı söylerken, taklit yaparken, ezberden konuşurken, küfrederken, maskeleme yapıldığında vs. zaten ya az kekelerler ya da hiç! Ancak bunlardan hiçbiri doğal konuşma tarzları değildir, bu nedenle kekemeliğe alternatif olarak sunulamaz.
Kekemelik ağzınızla, dudaklarınızla, sesinizle yapacağınız egzersizlerle kontrol altına alınamaz, çünkü sorunun kaynağı bu değildir.
Susarak nasıl konuştuğunuzu unutmanız mümkün değildir, ancak psikolojik yükünüzü arttırırsınız.